Pazar, Mart 09, 2014

Dallas Buyers Club

Bu hafta biraz "Akademi" filmlerinden bahsedelim.

Öncelikle bu filmin 3 ödül aldığını söylemek lazım. Aslında film değil, emektarları aldı heykelcikleri. En iyi erkek, en iyi yardımcı erkek oyuncularla en iyi makyözleri bünyesinde barındıran film.

İlk defa, bir yardımcı erkek oyuncunun ödül aldığına bu denli sevindim desem yeridir. Fight Club'da  melek yüzüyle dikkatimizi çeken, Requiem for a Dream'de ne etliye ne sütlüye yaranamayan Jared Leto'ya kangurucıleyşıns. 

Teşekkür konuşmasında Ukrayna ve Venezuela'ya selam göndermesini ve anneciğine olan minnettarlığını da not etmek lazım.

Matthew McConaughey'nin (telafuzunu hala beceremem) ödülü hak etti dedikleri performansını ise aradım aradım, bulamadım filmde. Verdiği kilolarla Fighter'daki Christian Bale'i anımsattı bana, bunun dışında diyeceğim yok :)

Gel gelelim filme. Senaryo zaten etkileyici, en azından içerdikleri açısından. İnsan hayatının paranın hep bir adım gerisinde olduğunu bir kez de AIDS'in yaygınlaştığı yıllarda FDA (Amerikan İlaç Onay Bilmemnesi) ve üretici şirketler üzerinden izliyoruz. Senaryoda en hoşuma giden şey, HIV pozitif karakterlerin üzerinden yapılmayan ezik edebiyatı (ki biiiz, bunu da çok iyi biliriz). Gelin görün ki, dramatikleştirmeyelim derken işlenmesi gereken yerler de eksik kalmış sanki biraz. Melek yüzlümüzün can verdiği Rayon karakteri hep gerilerde. Tamam yardımcı oyuncu ama, onun hikayesinde daha fazla vurgu olmalıydı sanki. Ailesiyle (daha ziyade babasıyla) ilişkileri, uyuşturucu bağımlılığı, hastahanede eşyalarını toplarken dağılmış sevgilisi, dozu azalmayan melankolisi ya da esas oğlanımız Ron'a olan minnettarlığı. Ama Rayon da oynamış arkadaş, verilen kiloların esamesi okunmaz o performansının yanında. Tekrar kangurucıleyşıns. 

Açgözlülüğe odaklanmış film. Hem ilaç üreticilerinin, hem FDA'nın, hem de bizim Ron'un. Gelin görün ki, hayat Ron'u öyle bir yere sürüklüyor ki kahraman oluyor-en azından olmaya çalışıyor. Para saikiyle başladığı serüvenini FDA ve hükümeti dava ederek noktalıyor.

İlk başta tam bir "jerk" bu Ron. Rodeoları izlerken birden çok hatunla sevişmeler, gelsin kokainler gitsin viskiler. Sen homofobinin dibindeyken, Rayon'du hemşirelerin olmadığı anda sana hastahanede yardım eden. Yaaa Ron. Ki beni filmin en çok etkileyen yanı, Ron gibi önyargılı bir adamın, yalnızca homoseksüellerin AIDS virüsü kaptığının sanıldığı bir dönemde virüsü (homoseksüel olmayan bir ilişkiden) kapmasından sonra, onların da hayatın bir parçası olduğunu; onlarla ortak olacak, hatta öldüğünde kendinin onaylamadığı ilacı verdiği için doktorunu cinayetle itham ederek duvara yapıştıracak ya da eski dostuyla markette karşılaştığında zorla eşincel ortağının elini sıktıracak kadar kabullenmesiydi.

Birkaç sahne var ki etkilenmemek mümkün değil, en azından zat-ı halimce. Polis arkadaşının babası için alzheimer ilacı gönderişi ki bu duygusal sahnemiz. Gülümseten sahnemiz ise sahte reçetelere yazdığı hasta isimlerinin aslında Dallas Cowboys oyuncularının isimleri olması :)

Rayon'umuzun zayıflığını -hem fiziken, hem de ruhen- gördüğümüz sahnede söyledikleri, Ron'un Texas'taki doktorunun ofisindeki tırtılların kelebeğe dönüştüğü andaki ölümüyle öyle uyumluydu ki. "God, when I meet you, I’m gonna look pretty, if it’s the last thing I do. I’ll be a beautiful angel." Hakikaten güzel bir melek oldu melek yüzlümüz filmin sonunda.

Küfürbaz, alkolik, açgözlü Ron'un yardımseverliği, sevgiyi, dostluğu, dostlarını kollamayı (sevgi kelebeği de olmadı gerçi) kısaca insanlığı öğrenmiş ve yaşamaya zamanının olmadığı hayatı için savaşmakta olduğunu kabullenmiş halindeki sözleriyle bitirelim madem:

I got one..one life right?-- mine. But I want someone else’s sometimes.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder